Alkolden girip erkeklik meselesine bağlamamın sebebini tahmin etmişsinizdir. Geçtiğimiz günlerde Uzman Çavuş Musa O.’nun, 18 yaşındaki İ.E’ye tecavüz ettiği ve yirmi gün boyunca alıkoyduğu suçlamasına karşı verdiği “alkollüydüm’’ savunması. Bu savunma etkili olmuş olacak ki Musa O. serbest bırakıldı.
Başlıktaki kalıp tanıdık geldi mi? Belki sizin de başınıza gelmiştir böyle bir durum. Bazen ölçü kaçar ve ertesi gün hafızanın bir kısmı silikleşir. İnsan yanında yöresindekilere dönüp, akşam çok mu saçmaladım diye sorma ihtiyacı hisseder. Film kopmuştur. Duruma göre çevresindekilerden özür diler. Hayatın cilvelerinden birisidir. Komik ya da trajikomik hikayeler çıkar buradan ve en çok skeçlerde parodileştirilir. Filmi koparmış sarhoş tiplemelerine gülünür çoğunlukla.
Her ne sebeple olursa olsun alkolde ölçüyü kaçırırsanız böyle bir duruma düşmeniz işten bile değildir. İşte filmin koptuğu o anlarda yaptıklarından, söylediklerinden müteşekkil bir varlıktır insan evladı bir bakıma. Yani alkol bir insanı tanıma, tartma konusundaki en iyi turnusollardandır. Belirli bir dozun üzerinde, insanın bastırdıkları daha rahat ortaya çıkar. Duyguların söze dökülmesi kolaylaşır. İnsan kendisinin bile bilmediği farklı duygularıyla yüzleşir. Elbet çevresindekiler de. İnsan denilen derin bir kuyudur ki çoğunlukla kendisi de bu kuyunun dibini göremez. Kimi görmek istemez, kimi bakmayı bilmez, kimi bir kuyusu olduğunun bile farkına varmadan göçüp gider. Bu kuyudan sanat da çıkabilir cinayet de.
Bazı tipler vardır örneğin, “İyi çocuk aslında ama içince sapıtıyor’’ derler. Oysa cümlenin doğrusu şu olmalıdır sanki; “İçmediği zamanlarda makul bir insanmış gibi davranmaya çalışıyor ama gerçek kişiliği içince ortaya çıkıyor.’’ Bu tiplerin cemiyet hayatı içinde tutunabilmelerinin iki ana koşulu var sanırım. Birincisi, kişi cemiyet ahlakını dikkate alıyordur. İçinde yer aldığı cemiyet de ahlaki normları açısından ihtar, ayıplama, dışlama vb. yöntemlerle kişinin davranışlarını şekillendiriyordur. İkincisiyse, kişinin içinde bulunduğu cemiyetin ahlakı da bu tür kişi ve davranışları normal kabul ediyordur. Tuzun kokmaya başladığı durum bir bakıma.
Tahmin edeceğiniz gibi tuzun kokmaya başlaması alkolün suçu değil. Alkol burada kolaylaştırıcı bir rol oynuyor ki oldukça bilimsel bir mevzudur. Zehir ve kimya biliminin kurucuları arasında zikredilen Paracelsus’un meşhur “dosis sola facit venenum” cümlesiyle yüzyıllar önce sabitlediği bir şeydir bu. Cümle mealen, “Her şey zehir olabilir bu sadece doz meselesidir’’ şeklinde çevrilebilir.
“İçince sapıtan” çocuklar meselesinde geldiğimiz yer çok toksik. Toksisiteye sebep olan doz aşımı da alkolden mütevellit değil. Erkeklik kaynaklı. Erkeğin yarattığı ahlaki, siyasi, hukuki, ekonomik ve sosyal normlar bu toksisitenin bazını oluşturuyor.
Alkolden girip erkeklik meselesine bağlamamın sebebini tahmin etmişsinizdir. Geçtiğimiz günlerde Uzman Çavuş Musa O.’nun, 18 yaşındaki İ.E’ye tecavüz ettiği ve yirmi gün boyunca alıkoyduğu suçlamasına karşı verdiği “alkollüydüm’’ savunması. Bu savunma etkili olmuş olacak ki Musa O. serbest bırakıldı. Aynı savunmayı daha önce Cizre’de bir çocuğa cinsel istismarda bulunan Aslan A. da yapmıştı. Şule Çet davasındaki hayasızlar da. Yüzlerce vakada benzer laflara şahit olduk bu topraklarda. “Alkollüydüm” ya da “alkollüydüm hatırlamıyorum.” Günah örten bahaneler. Faillerse hep erkek.
Artık nefesimiz kesiliyor. Her sabah benzer bir kabusun içine uyanmaktan bitap düştük. Biriken bu öfke nasıl dindirilecek bilmiyorum. Alkol gibi keyif verici bir maddeyi, aşağılık tecavüzcülerin bahane yapmasını sindiremiyorum. Bu bahaneyi hafifletici sebep sayan bir hukuk düzeniyle sorunum var. İstanbul Sözleşmesi yaşatır diyenlere saldıranların ve sözleşmeyi ortadan kaldırmaya çalışanların alkol almadığını hepimiz biliyoruz. Alkol alsa da almasa da bu erkek düzen kadına, çocuğa, doğaya, farklı olana tacizi, tecavüzü norm haline getiriyor giderek. Kimi zaman alkolün ardına sığınıyor, kimi haksız yere tahrik edildiğine, kimi zaman da namusa. Asıl tahayyül ettikleriyse herhangi bir bahaneye ihtiyaç duymayacakları bir düzen. “Canım istedi’’ düzeni. Canım istedi taciz ettim, canım istedi savaş açtım, canım istedi işten çıkardım.
Bu istek, neşet ettikleri toplum açısından eşyanın tabiatıyla uyumlu görünüyor. Asıl soruysa canı istemeyenlerin ne yapacağı. Naçizane ben kendi payıma “içince sapıtan çocukları” çilingirimden kovarak başladım bu işe. Üstelik alkollüydüm.
Not: Bu yazı ilk olarak, 02.08.2020 tarihinde Gazete Duvar’da yayınlanmıştır.