Dışardan öyle görünmese de, güzelim semt toplamda ‘’tek boyutlu ve niteliksiz’’ bir tüketim kültürünün elinde kimliğini kaybediyor günbegün. Tiyatroları, açık havadaki spor imkanları, park konserleri, kiliseleri, camileri, tarihi çarşısı, rıhtımı, garı, Bahariye’siyle üç mahalleden mürekkep merkezi semtteki güzelliklerin sürdürülebilir olması gerekiyor.
“Kadıköy güzeldir
Bir kuşluk vakti doğdu
Çocukluğu kısa sürdü”
Nurullah Can
Kadıköy’lü şair Nurullah Can’ın dediği gibi Kadıköy güzeldir. Evvela bu hususta anlaşalım. Güzeldir güzel olmasına da son demlerde özellikle üç mahalleli merkezi pek bir kekremsi tat aldı. Geçtiğimiz günlerde elektrikli sukutırların toplatılmasıyla gündeme gelince tekrar hatırlandı. Kadıköy güzellemelerinin görünmeyen yüzüne dair bir meseleydi ve belediye konuya el atmak zorunda kaldı. Ardından kaldırımları işgal eden esnafa uzattı elini ki çok yerinde bir karardı. Peki neler oluyor Kadıköy’de? Kaldırım ve gürültü merkezli bir toparlamaya aşağıdaki gibi girişelim.
AŞIRI KALABALIK
Kadıköy’e teveccühün arka planında pek çok faktör etkili elbette. Yakın dönem için miladı Gezi döneminden başlatmak yanlış olmaz. Beyoğlu’nda sokaklara masa atılmasının engellenmesi, Gezi sonrası artan polisiye tedbirler, belediyesiyle iktidarıyla eğlence ve kültür sanat mekanları üzerindeki baskılar Beyoğlu’nu çekim merkezi olmaktan uzaklaştırdı. Gezi ruhundan miras forumlar, işgal evleri, alternatif yaşam ve eğlence pratiklerinin Yeldeğirmeni başta olmak üzere Osmanağa ve Caferağa’da devam ettirilmesi, özellikle gençler için cazibeyi yaratan işaret fişeklerinden oldu. Kültür, sanat ve eğlence mekanlarının Beyoğlu’nun yarattığı boşluğu dolduracak nitelikte olması; geniş sahilleri, okulları, çarşı pazarı ve o dönem için görece ucuz barınma imkanları da Cihangir, Beyoğlu, Gümüşsuyu, Kurtuluş gibi semtlerde yaşayan kentli orta sınıfın Kadıköy’e göçünü arttırdı.
Parıltılı yaşam tarzı dergileri ve televizyon programlarının sürekli Kadıköy ve Moda güzellemesi yapmaları; dizi, reklam ve film çekimlerinin doğal platosu haline dönüşmesi semte olan ilgiyi her geçen gün arttırdı. Metro ve metrobüsün sağladığı ulaşım kolaylığı da eklenince, körler ülkesinin kadim semti arzu nesnesine dönüşüverdi hızlıca. Malum, arzu nesnesiyle nesnel ilişkilenme pek mümkün değil ve Kadıköy’de de işler şirazeden çıkıverdi gözlerimizin önünde.
Gelinen nokta itibariyle ve kelimenin yalın anlamıyla Kadıköy artık ‘’aşırı’’ kalabalık bir semt. Konut alanı olarak imar görmüş bir semtin dar sokakları ve kaldırımlarıyla bu kalabalığı sürdürülebilir biçimde kaldırması pek mümkün gözükmüyor. Çarşıdaki timsah heykellerinin yanına, kuyruğunu yiyen yılan Ouroboros eklense abes kaçmaz. Haliyle bu aşırı kalabalığın yarattığı rant devasa boyutlara ulaşmış durumda. Yeme içme, eğlence, kültür sanat, turizm, inşaat, emlak, tekstil, gıda, içki gibi sektörlerin radarında bir Kadıköy var artık.
Bu aşırılığı yaratan sebepler öylesine ve kendiliğinden ortadan kalkacak değil elbet. Lakin sonuçlarını kontrol altına almak, yeni duruma uygun yeni düzenlemeler yapmak kaçınılmaz bir hal aldı.
‘KÜÇÜK’ ESNAF VE KALDIRIM AŞKI
Bir kent sokaklarında yaşandığı oranda güzel bir kent oluyor aynı zamanda. Kafesi, restoranı, müzesi, çarşısı, kahvecisi, dönercisi, meyhanesi her neyi varsa sokakla ilişkisini kesmemiş kentlerde insanların hikayesi de sokaklarda yazılıyor. Gel gör ki Kadıköy’de işler çığırından çıkmış durumda. Üçüncü, beşinci nesil kahvecisi de, meyhane taklidi yapan restoranı da, kap kacak satan zücaciyecisi de kaldırımları atalarından miras kalmış gibi kullanmak konusunda fütursuz bir aymazlık ve pişkinlik içindeler. Çok faydalı bir imkan olarak hayatlarımıza giren sukutır bahsinde gördük en son bu aymazlık ve pişkinlik örneğini. İki üç tane teknoloji esnafı bir yıla kalmadan adım atılacak yer bırakmadı kaldırımlarda. Ardından yaptıkları açıklamalar tüm çirkinliğiyle zihniyet dünyalarını ortaya saçtı. Türkiye sağının kökenindeki esnaf karakterinden ve iki yüzlülüğünden bahsederek konuyu saptırmayayım ama esnaf para kazanacak diye koca bir semt çile çekiyor. İki kişinin yan yana ancak yürüyebileceği kaldırımın tamamına masa atmayı kendinde hak gören zihniyetle aynı havayı soluyoruz maalesef. Moto kuryesi, sukutırcısı ve kahvecisiyle ‘’küçük’’ esnaf işgali had safhada. Bu zihniyetin sadece adı küçük ve istisnaları elbet var ancak eline fırsat geçtiğinde ormanı kesip villa yapan, bırak villayı havalimanı yapan ağabeylerinden farkları olduğunu düşünmemiz için bir sebep de yok ortada. Yeterli denetim ve düzenleme olmayınca yani bir arada yaşamayı kolaylaştıran bir sistem temellerinden bozulmuş olunca tüm yükü esnafa yüklemek de haksızlık bir yandan. Yapana değil yaptırana bakmak lazım. Yerel yönetim ve devlet kurumlarına düşen sorumluluğu hatırlamamız ve hatırlatmamız gerek. Kadıköy Belediye’sinin kaldırımları işgalden kurtarma operasyonları bu kapsamda kıymetli bir hamle olarak kayda geçmeli. Kadıköylülere düşen de bu uygulamaların takipçisi olmak sanırım.
Uyanık geçinen bazı pişkin ‘’küçük’’ esnafın geliştirdiği ve görünüşte ‘kitabına uygun’ bir işgal yöntemi var mesela. Dükkanlarının önüne araç park etmek için işgaliye ödeyen ve buraya ‘’vintaj’ bir kamyonet yerleştirip onu da seyyar bara çevirerek, kaldırımdan yürümeyi imkansız hale getiriyorlar. Bu uyanık küçük kapitalistlerin mekanlarını gördüğümde haliyle aklıma, denetim mekanizmasındaki gri alanlar ve gri adamlar geliyor ki bu bahisteki son söz niyetine, ‘’Kaldırımlar halkındır, sınırı aşmayın’’ diyerek keselim mevzuyu. Altlarındaki deniz kumu metaforunu da aklımızda saklı tutarak.
OVELORKÇU GELDİ HANIM
Gecenin kör karanlığında azdırılmış cinsel arzularını dolaştırmaya çıkaracakları panayır alanı belledikleri Kadıköy sokaklarında, ‘‘dört erkekli ve ses sistemli’’ arabalar cirit atıyor artık. Bu kulaklar o arabalardan birinden yayılan ‘’Overlokçu geldi hanım’’ anonsunu da duydu inanın. Gecenin köründe uyumaya çalışırken yataktan fırlarcasına muhatap olmasanız, güzel espri aslında. Caferağa’nın pek çok sokağında binalara ‘’Uyuyamıyoruz’ diye afişler asılıyor. Plansız ruhsatlandırma sürecinin sonucu olarak apartman altlarında kümelenen kafelerin, barların yanına bir de ‘’dört erkekli ve ses sistemli’’ yürüyen gürültü merkezleri eklendi. Üstelik lümpen bir tehditkarlıkla yayıyorlar bu gürültüyü ve özellikle kadınları taciz ediyorlar. Hemen her gece bundan dolayı şiddet olaylarına şahit oluyor Kadıköy. Trafik denetimi Belediye’nin yetki alanına girmese de gürültü denetimi açısından ciddi bir zaaf gösteriyor yerel yönetim. Bu terörü yaratan toplasınız elli arabanın Kadıköy İlçe Emniyet Müdürlüğü’nce tespit edilememesini de önlem alınmamasını da anlamak mümkün değil. Elbet mümkün de bu yazının aksını değiştirmeden o sulara dalmak zor olduğu için şimdilik tespiti yapıp bırakalım.
Kentsel dönüşüm adı altında sergilenen ve rant merkezli uğraşıların yarattığı inşaat gürültüsünü de ekleyince Kadıköy semalarından yükselen tek şey ‘’uğultu’’ oluyor haliyle. Oysa kentlerin de semtlerin de cıvıldayanı makbuldür.
ÇARE DROGBA MI?
Bu yazı kapsamında kaldırım ve gürültüden dem vursam da Kadıköy’de uç veren pek çok başka sorun var. Emlak fiyatlarının her yerden fazla artması Kadıköy’ün demografisini değiştirecek potansiyele sahip örneğin. Çok yakında başka bir Kadıköy’den konuşmak zorunda kalacağız. Konuşmak zorunda kalacağız diyorum çünkü bugünkü Kadıköy sakinleri artık başka yerlere taşınıyorlar.
Dışardan öyle görünmese de, güzelim semt toplamda ‘’tek boyutlu ve niteliksiz’’ bir tüketim kültürünün elinde kimliğini kaybediyor günbegün. Tiyatroları, açık havadaki spor imkanları, park konserleri, kiliseleri, camileri, tarihi çarşısı, rıhtımı, garı, Bahariye’siyle üç mahalleden mürekkep merkezi semtteki güzelliklerin sürdürülebilir olması gerekiyor. Trafiğe kapalı alanların arttırılması, semt merkezine araç girişinin kısıtlanması, kafe, bar ruhsatlarının sınırlandırılması gibi uygulamaları hayata geçirmek için beklemeye de gerek yok.
Ez cümle, kapsamlı bir Kadıköy Strateji Planı’na ihtiyaç duyulduğu gün gibi aşikar. Çare elbette Drogba değil. Çare ‘’politika’’.
Not: Bu yazı 05.02.2023 tarihli Gazete Duvar‘da yayınlanmıştır.