‘’Unutmazsak kalbimiz kurusun’’ diyebileceğimiz bir ülkenin özlemiyle, kaldığımız yerden devam edeceğiz. Başka çaremiz yok.
Grand Korçi
PROLOG
Nesini söyleyeyim canım efendim
Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim
Yıkıldık. Daha önce yıkılmadığımız kadar. Öldük. Daha önce ölmediğimiz kadar. Durduk. Daha önce durmadığımız kadar. Şimdi bahar geliyor ve ne demekse ‘’hayatın yavaş yavaş normale döndüğü’’ söyleniyor bizlere. Dönmeyecek efendiler, dönmeyecek. Bu tel bir daha aynı düzende tutmayacak. Bu böyle biline. Kendimizi kandırmayalım. Kanadımızdan yaralandık ve gözlerimizden kanayacağız uzun süre. Bu baldıran acısı zamanla sızıya dönüşecek elbet. Gel gör ki ciğerlerimizi bu kez de enkaz altında bıraktık. Bu kaçıncı kara kış, çeteleye yazılan, sayamaz olduk.
Arzuhal eylesem yar yar, deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim
Devlet dersini ezber edenlerin yurdu burası. Yer devindi, beton yıkıldı, bize biz koştuk. Doksan dokuzda, Gezi’de, yangınlarda olduğu gibi. Varsa bir devran, o koşanların yüzü suyu hürmetine dönüyor. Bir kez daha anladık. Resmi rakamlara göre bile elli bin can devlet dersinde öldü.
Kalanlar çadır, konteyner peşinde ‘’şükür’’ sınavına sokuluyor. Hatimlerle, mevlütlerle, bahhur ve rihenlerle kırk çıkardılar; sağalmak, yeniden doğmak için. Zümrüdüanka misali.
Acı. Ne çok acı. Ahir ömrümüzde, omuzdan kesilen kollarımızla öğrendik biz bu dersi.
Padişah sikkesi yâr yâr selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim
Aynıyla vaki kefensiz kaldı ölülerimiz bizim. Kefen niyetine bez parçalarına, battaniyelere sarıldı canlar. Enkazdan çıkan isimsiz bedenler moloza sayıldı. Bu çaresizliğin acısı diner mi sandınız? Bu terk edilmişliğin izi silinir mi sandınız? Büyüklerimiz sağ olsun diyenlere de kanmayın; siyaset başka, ekran başka, yara başka.
Padişah sikkesi, cülûs bahşişi olmuş gözümüze sokuluyor ekranlardan. Sevinmemiz bekleniyor bizden, unutmamız bekleniyor. Bu acı sikkeyle hafifler mi sandınız?
Serdari hâlımız böyle n’olacak?
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
O kısa çöp ne zaman hakkını alacak bilmiyorum. Velev ki yaz başı olsun, devlet dersimizi temize mi çekeceğiz sanki? ‘’Unutursak kalbimiz kurusun’’ diye diye unutacağız. Ta ki aynı yer başka bir coğrafyayı devindirene, aynı yangın başka ormanları yakana dek. Bu fil mezarlığında asıl unutmazsak kalbimiz kuruyacak. Unutmamamız gereken, devletin kulu değil kilit taşı olduğumuz gerçeğidir belki de. Tüm ‘’unutmayacağız’’ dediğimiz meseleleri ömrümüze bırakanlarla halleştikten sonra, unutmanın hafifliğini yaşayacağımız bir düzen kurmadıkça rahat yok hiçbirimize.
EPİLOG
Deprem sonrası her zaman yazdığım meseleleri yazmaya devam etmek olmazdı. Hem doğru değildi hem de içimden gelmedi. Lakin çoğumuz gibi olanı biteni anlamak, el uzatmak, dertleşmek, birlikte ağlamak, öfkeyi büyütmek, yası katlanabilir kılmak gibi saiklerle masalara oturdum. İnsan her zaman keyiften içmez a. Acıdan da içer. Acının demi sızıdır. Ona da zaman gerek. O zamana dek, timsah gözyaşı kabilinden sayılır diyerek, elim varıp da buraya yazamadım.
‘’Unutmazsak kalbimiz kurusun’’ diyebileceğimiz bir ülkenin özlemiyle, kaldığımız yerden devam edeceğiz. Başka çaremiz yok.
*Şarkışlalı Serdari. Nesini söyleyeyim canım efendim.
Not: Bu yazı 09.04.2023 tarihli Gazete Duvar‘da yayınlanmıştır.