Vergiyi yükselterek tüketimi azaltmak ve halk sağlığını korumak şeklinde özetlenebilecek amaçlara sahip özel tüketim vergisinin ardında bir hınç olduğu artık saklanmıyor. Üstelik bu alandan toplanan vergiler, örneğin alkolizm sorununun çözümü için kullanılmıyor. Zaten Türkiye’de altı çizilecek bir alkolizm sorunu da yaşanmıyor.
Grand Korçi
Bu hafta sizlere yeterince yaygınlaşmadığını düşündüğüm bir rapordan bahsedeceğim. Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu tarafından 2021’de yayınlanmış olan ‘’2023 Yılına Doğru Alkollü İçecek Sektörü’’ isimli bu rapor, Dr. Onur Terzi ve Doç. Dr. Cenker Göker tarafından kaleme alınmış. Raporun eski Türkiye’deki sektörel strateji raporları ve beş yıllık kalkınma planlarını hatırlatan bir yanı var. Elbette tutturduğu dil ve tasarım farkıyla. Ben ‘’alkollü içecek’’ yerine ‘’içki’’ tanımlamasını daha doğru buluyorum ama hem sektör kendisini öyle tanımlamıyor hem de resmi bir raporda ‘’içki’’ gibi kötü tınılara da açık bir terimi tercih etmemelerini anlayabiliyorum. Oysa geçmiş kalkınma raporları ‘’İçki Sanayi’’ ismiyle yayınlanırdı. Bu kısma takılmaya şimdilik gerek yok zira sorunlar daha kapsamlı ve can yakıcı.
Türkiye’de içki sektörüyle ilgili yapılmış fazla çalışma yok, içkiyle ilgili olan çalışmaların çoğu da zararları üzerine kümeleniyor son yıllarda. Dolayısıyla sektörü, sorunlarını, eğilimleri, tarımla olan ilişkisini vb. anlamak için, federasyonun hazırlattığı bu rapora biraz daha yakından bakmak gerekiyor.
DÜNYA İÇKİ PAZARI
Tüm dünyada içki satışlarından elde edilen gelir 2020 yılında 1,58 trilyon dolara erişmiş durumda. Bu rakamın 2024 yılında 1,74 trilyon dolara erişmesi bekleniyor. Rakamlar bize içki sektörünün eriştiği büyüklüğün pek çok konvansiyonel sektörü geride bıraktığını gösteriyor. 2020 yılında 88,2 milyar dolara ulaşan ihracattan, Türkiye’nin payına düşense toplam rakamın yüzde 0,12’si. Devede kulak bile sayılmayacak bu rakam memleket şarap, bira ve rakılarının dünyada esamesinin okunmadığının kanıtı.
Rapor içki ihracatının önündeki en temel handikapları tanıtım, devlet desteği, ithal hammadde girdilerinin yüksekliği gibi başlıklar altında topluyor.
ULUSAL İÇKİ PAZARI
Türkiye’de 2004 yılında 66 olan üretici firma sayısı 2019 yılı itibarıyla 249’a ulaşmış. Bunların 19’u bira, 214’ü şarap ve diğer fermente içkiler ve geri kalan 16’sı ise distile alkollü içki üretiyor. Üretici sayısı on beş yılda yaklaşık dört kat artmış. İktidarda siyasal İslamcı bir hükümet varken yaşanan bu artış aslında memleket dinamiklerini anlamaya yönelik giriş niteliğinde. Özellikle Erdoğan tarafından, yüksek vergilerin arka planında ahlaki bakış açısının yattığı çok net ifade edildi. Vergiyi yükselterek tüketimi azaltmak ve halk sağlığını korumak şeklinde özetlenebilecek amaçlara sahip özel tüketim vergisinin ardında bir hınç olduğu artık saklanmıyor. Üstelik bu alandan toplanan vergiler, örneğin alkolizm sorununun çözümü için kullanılmıyor. Zaten Türkiye’de altı çizilecek bir alkolizm sorunu da yaşanmıyor. Kişi başı 1,38 litrelik saf alkol tüketimiyle Türkiye, en çok alkol tüketen ülkeler sıralamasının 136. sırasında. Türkiye’nin sonlardaki durumuna karşın ikinci sıradaki Estonya’da bu rakamın 13,27 litre olduğunu da ekleyeyim.
Türkiye’de 2004 ile 2019 yılları arasında içki üretim kapasitesi yaklaşık yüzde 42 oranında artış göstererek yıllık 1,3 milyar litreden, 1,97 milyar litreye ulaşmış. Ancak kapasite kullanım oranı yüzde 64’ten, yüzde 54 seviyesine kadar gerilemiş. Yani üretim kapasitesi artmış ama üretim miktarı aynı oranda artış gösterememiş. Ürün grupları bazında baktığımızda, 15 yıllık süreçte bira sektörünün kapasitesini yüzde 40 arttırdığı, şarap sektöründe kapasite artışının yüzde 105 oranında olduğu görülüyor. Distile içkiler sektöründe ise kapasite artışı yüzde 72 oranında gerçekleşmiş. Raporda kapasite artarken üretimin kapasite altında kalmasının nedenleri eksik yorumlanmış. Kapasite artışının sebeplerinden birisi, distile alkollü içki üretmek için yıllık bir milyon litre üretim yapacak kapasitede tesisi kurma zorunluluğu. Yani on beş yıl içinde piyasaya giren distile içki üreticileri satamayacakları kadar içki üretecek kapasitede tesisi kurmak zorundalar. Firmaların satış miktarları da bu savı doğruluyor. Karşımıza bir kez daha akılcılıktan uzak Türkiye gerçeği ortaya çıkıyor. Hem entegre hem de yıllık bir milyon litre kapasiteli bir tesis kurmak ekonomik gerçeklerden uzak bir zorunluluk. Örneğin yılda yüz bin litrelik satış rakamına ulaşacağını öngören ya da hedefleyen bir yatırımcı durduk yere koca bir fabrika kurmak zorunda kalacağı için bu alana giremiyor. Dolayısıyla mevzuat gereği şişirilmiş kapasitelerle dolu bir sektör görünümü kısa sürede değişeceğe benzemiyor.
2004 yılında ihracat dahil 946 milyon litre içkinin piyasaya arz edildiği Türkiye’de, 2019 yılında piyasaya arz edilen miktar yüzde 13’lük bir artışla 1073 milyon litre olmuş. Yani kapasite yüzde 42 artmış, piyasaya arz sadece yüzde 13 artış göstermiş.
Resmi rakamlar buraya kadar doğru ancak bunların üstüne evlerde tüketilen ve piyasaya sürülen sahte içkilerin miktarlarını koymadan doğru bir öngörüde bulunmak mümkün değil. Etil alkol satışları üzerinden yapılan bir projeksiyonla yılda yaklaşık 20 milyon litre rakı benzeri ürün tüketildiğini rapor da ortaya koymuş. Öte yandan kendi bira ve şarabını yapanların tüketimi de düşünülürse Türkiye’de tüketilen içki miktarının yüzde 13’ten çok daha fazla artış gösterdiğini görmek mümkün. Memleket bir yandan muhafazakarlaşıyor, lümpenleşme son vites hayatlarımızı çürütüyor lakin bir yandan da içki tüketimi artıyor. Elbette bu tanıyı kesin olarak koymak için nüfus artış oranı, içki içen nüfusun değişimi vb. parametreleri göz önüne alan çalışmalara ihtiyaç var. Bununla birlikte siyasal İslamcıların soyundukları toplum mühendisliğine karşı çilingirlerde yaşanan bir hayat var bu ülkede. Eskiden olsa toplumsal zenginliğimiz olarak okunacak bu tablonun kutuplaşmaya kurban gitmesi kimsenin hayrına değil aslında.
İÇKİYİ BAKKALLAR VE BÜFELER SATIYOR
İçki pazarında toptan, perakende ve açık satış olmak üzere üç tip satış noktasından bahsetmek gerekiyor. Toptan dağıtım noktalarına vatandaşın erişimi söz konusu değil, perakende satış noktaları bakkal, büfe, market, süpermarket, kuruyemişçi gibi yerlerden oluşuyor. Meyhane, bar, restoranlar da açık içki satış noktası olarak geçiyor. Raporun bize gösterdiğine göre memleketin içkisi büyük oranda bakkal ve büfelerde satılıyor. Ancak burada yaşanan bir daralma var. 45 bin olan satış noktasından şu anda sadece 7 bin kadarı faal durumda. Ruhsat alma sürecindeki zorluklar, yüksek harçlar, pandemi dönemindeki anlamsız denetim ve cezalar, mahalle baskısı gibi etkenlerle içki satışı yapan yerlerin üzerinde bir baskı olduğunu görmek mümkün. Tekel Bayileri de bunun için bir platform altında seslerini duyurmaya çalışıyorlar ve pandemi döneminde etkili de oldular.
İÇKİ DEMEK TARIM DEMEKTİR
Söz konusu rapor içki üretiminin tarımsal üretimle ilişkisini son derece güzel bir şekilde ele almış. Arpa, anason, şerbetçiotu, üzüm gibi bitkilerin tarımında yaşanan sorunlar, ithalat, içki sektörünün tarımsal üretime kattığı çiftçi ailesi sayısı gibi verileri anlamlandıracak bir iktidar ya da muhalefet yokluğu sorunun temeli bence. Üzüm memleketinde şaraplık üzüm dikim alanları azalırken şarap ithalatının bariz şekilde artması, arpanın ithal edilmesi, anason tedariğindeki sorunlar rakamlarla ortaya koyulmuş.
İklim değişikliği çağında gıda egemenliği ve sürdürülebilirliğin önemini sağır sultan bile duymuşken, bu inceliklere kafa yormak için geçmesi gereken bir zaman var o da ömrümüzden geçip gidiyor an be an.
SOYU TÜKENEN İÇKİLER
Rakamların dili soğuktur. Arka planını bilmezseniz size pek hikaye anlatmaz. Konuya aşina olan gözler raporu okurken, bu topraklarda artık Anakara Viskisi’nin, Tabi Kanyak’ın ve onlarca güzel likörün üretilmemesinin ne anlama geldiğini içi sızlayarak anlamlandırıyor. Başka bir yazının konusu olacak denli önemli olan bu iki türü koca koca şirketler, koca koca ülkeler ulusal stratejilerinin parçası olarak görüyorlar. Özelleştirmenin hediyesi olarak artık memlekette konyak, viski, votka, cin, likör gibi yüksek alkollü içkilerde ithalata bağımlıyız. Hem tarım hem sanayi hem tüketici bu işten karlı çıktı mı derseniz koca bir hayır derim. Rapor elbette bu konuya oldukça mesafeli ve soğuk yaklaşarak sadece rakamları vermekle yetiniyor.
ÖTV SORUNSALI
İşveren derneklerinin federasyonu tarafından hazırlatılmış bir raporda iktidara karşı sert bir üslup takınılmasını beklemek gerçekçi değil ki raporda da böyle bir dil yok. Son derece akılcı şekilde aşırı yüksek vergi politikasının yatırım belirsizliği yarattığını, satışları düşürdüğünü ancak tüketimin kaçak alana kayarak devam ettiğini, bu durumun aynı zamanda halk sağlığı problemi yarattığını söylüyor. Örneğin Kimya Mühendisleri Odası da bu tespitleri yapıyor yıllardır. Buna mukabil muhalif yapısı gereği reçeteyi de yazmaktan çekinmiyor. Bana göre işveren dernekleriyle Kimya Mühendisleri Odası, çiftçi sendikaları gibi yapıların ortak zeminlerde buluşması, söylem paylaşımlarını belirlemesi hem sektör, hem çiftçi hem müdavim açısından önemli. İçkideki aşırı ÖTV düşürülsün talebi ancak siyasi muhalefet tarafından da dillendirildiğinde cephenin genişlemesi ve meşruiyet zeminini kaybetmemesi mümkün gözüküyor.
İÇKİ SEKTÖRÜ NE İSTİYOR
İçki üreticileri bu raporla beklentilerini ve önerilerini de başlıklar halinde toparlamışlar. Buna göre sektör bu raporla;
İçkiye getirilen ÖTV’nin artık çözülmesi gereken bir sorun alanı olduğunu
İçki üretiminin tarımsal kalkınma politikalarından ayrı düşünülemeyeceğini
Dünya çapında markalaşmış ürünlerin istihdama ve ekonomiye doğrudan katkısının görülmesi gerektiğini
Tesis kurma, işletme ruhsatları vb. bürokratik düzenlemelerin kolaylaştırılması gerektiğini
Kaçak ve sahte içki sorununun çözülmesi gerektiğini
İhracata yönelik teşvik ve desteklere yönelik politikanın oluşturulması gerektiğini
söylemiş oluyor. Raporun elbet boşlukları var lakin içki gibi zor bir konuda çalışma yapmak, işveren örgütü olarak iktidarla restleşmemek gibi kaygılar bu boşlukları anlaşılabilir kılıyor. Benim için anlaşılır ve kabul edilebilir olmayan kısmıysa tüm rapor boyunca kullanılan yıldız anason görseli. Türkiye’de üretilen anason (pimpinella anisum) ile alakası olamayan bu bitki görselinin raporda kullanılması onca emeğe halel getirecek denli isabetsiz bir durum.
Ez cümle bu raporun yaygınlaştırılması; özellikle muhalefetin politika oluşturma amacıyla kullanmasını teşvik etmesi, iktidarın sektörün sorunlarına eğitme ihtimalini doğurması gibi sebeplerden dolayı hala önemini koruyor.
Not: Bu yazı ilk olarak 24.07.2022 tarihinde Gazete Dubvar’da yayınlanmıştır.