Körkütük olacak kadar içmek ve bunu düzenli yapmak teyellenmiş eksikliğimiz bana göre. Adını koymak lazım. Bu meselede içki ön planda olsa da en günahsız olandır, sadece aracıdır. Her zamanki gibi görünenin ardına bakmak gerekir; körkütük olarak gizlemeye çalıştığımız eksikliğimiz ne?,
Grand Korçi
Evi boyaması için ayarlanan Şarapçı Aziz üç günde işini bitirecek ve okullar açılmadan önce yeni boyanmış evimize dönecektik. İşler planlandığı gibi gitmemiş yaklaşık on beş gün süren boya tamamlandıktan sonra eve dönebilmiştik. Annem eve girdiğimiz ilk anda düşüp bayılacaktı neredeyse. Boya için seçilen renkle alakasız bir renge bürünmüş duvarlar değildi sadece mesele. Duvarlardaki, Aziz’in dalgalı ruh haline uygun fırça izleri, kısa bir an bakınca insanın başını döndürüyordu. Bir insanın düz bir duvarı böylesine dalgalandırması az şey değildi elbet ama başka bir boyacı bulundu ve Aziz’in azizliğinin üstü itinayla örtüldü.
Aziz mahallenin şarapçısıydı ve herkes tarafından sevilirdi. Boya, tesisat, inşaat işlerinden anladığını söyler ve mahalleli de buna inanmak isterdi. Ufak tefek işleri Aziz’e yaptırır, bizim de yaptığımız gibi düzeltmek için başka usta getirirlerdi. Aziz’i cemiyette tutmanın ince bir yolu olduğunu sonradan idrak ettim. Aziz, kahvede Cumhuriyet Pazar bulmacasını çözebilen tek kişiydi. Televizyondaki açık oturumları izlerken ettiği tek bir cümle boş adam olmadığına da yorulurdu, kafayı sıyırmışlığına da. Doğuştan siyasetçisosyologpsikolog pek çok mahalle eşrafını madara etmişliğine şahidim. Aziz’i çeşitli hallerde görüm ama hiçbir zaman körkütük ya da küfelik halde görmedim. Tüm hayatına yayılmış bir esriklik içindeydi. Parası yoktu ama hiç şarapsız kalmadı. Galiba kendince bir sır bulmuştu ya da şimdilerde ben öyle olmasını umduğum için böyle düşünüyorum. Aziz şarap içti ama tersine müsaade etmedi.
Şimdilerde ne yapar bilmiyorum ama Türkçeye Körkütük olarak çevrilen Druk isimli film vesilesiyle düştü aklıma Aziz. 39. İstanbul Film Festivali’nde gösterilen Danimarka menşeli Druk, Dogme 95 ekibinde de yer alan Thomas Vinterberg’in elinden çıkma. 93. Akademi Ödülleri’nde En İyi Uluslararası Uzun Metraj Film ödülünü kazanan film şimdilerde çevrimiçi platformların gözdesi olmuş durumda.
Film tek düze giden hayatlarından sıkılan, arzularının ateşi sönmeye yüz tutmuş lise öğretmeni dört arkadaşın giriştiği deney üzerine kurulu. İnsan kanındaki alkol seviyesinin olması gerektiğinden binde beş daha düşük düzeyde olduğuna dair, Finn Skårderud isimli bir psikiyatristin teorisini ispatlamak için kolları sıvayan dört kafadarın sonraki sürecini izliyoruz. Sıkı aktör Madds Mikkelsen’in canlandırdığı tarih öğretmeninin de içinde yer aldığı dört kafadar bu işi bilimsel bir zemine de oturmaya çalışıyorlar. Kandaki ilave binde beş alkol seviyesine ulaştıklarında hayat gözlerine daha yumuşak gözükmeye başlıyor. Gerginlikleri azalıyor ve derslerindeki motivasyonları yükseliyor. Bu anları kamera ve ışık kullanımını değiştirerek ince bir şekilde gözler önüne sermiş Vinterberg. Öğretmenler binde beşlik oranı tamamlayacak içkiyi içtikten sonra bir nevi iklim değişiyor ve Danimarka Akdeniz oluyor. Eriştikleri esriklikle yetinmeyip, kandaki alkol seviyesini yükseltmeye başladıklarında sorunlar da ortaya çıkmaya başlıyor. Filme dair bu kadar spoiler yeter. İzlemeyenleri üzmeyeyim.
Vinterberg, Hollywood’un elinde kolaylıkla romantik komediye dönüştürülebilecek senaryosundan usta işi bir film çıkarmış. Kamera ve ışık kullanımı, oyunculuklar ve temposu açısından bana göre kayda değer bir iş olmuş. Bununla birlikte filmin temel önermesinin muğlak olduğunu ve yönetmenin bunu bilerek muğlakta bıraktığını düşünüyorum. İçki konusunda kesin çıkarımlarda bulunmanın insanı ahlakçı bir noktaya götürme potansiyeli her zaman var çünkü. Bana kalırsa Druk, içki üzerinden anlattığı hikayenin altında yatan eksikliğimize dair sözünü sakınarak kullanmış.
Film bize az miktarda içkinin tesiri altındaki kahramanları sevdirirken, miktar ya da dozu arttıklarında kahramanların çöküşünü gösteriyor. Vinterberg, kahramanların çöküşten kurtulmalarının içkiyi bırakmaktan geçtiğine dair izlenim edinmemizi ister gibi yapıyor ama Brejnew’den Clinton’a kadar onlarca siyasetçinin içkili görüntülerinin olduğu ve başka birkaç sahneyle bu izlenimi kendisi bozuyor. Dans sahnesiyle de bizi arafa götürüp bırakıyor. İzleyiciyi kendi yargısıyla baş başa bırakmak istemiştir belki de.
Belki de bizim buralardaki gibi ‘’azı karar, çoğu zarar azizim’’ diyerek kestirip atmaya kafası yatmamıştır. Bu bahiste aklıma hep Paracelsus gelir. On altıncı yüzyılda yaşamış ve toksikolojinin, farmakolojinin kurucuları arasında sayılan bu bilim insanının neredeyse tüm çalışmalarını özetleyen meşhur bir cümlesi vardır; ‘’Dosis sola facit venenum.’’ Mealen; ‘’Her şey zehir olabilir, bu sadece doz meselesidir’’ şeklinde çevrilebilir. Doz aşımı anlık olduğunda oluşan etkiyi akut, zamana bağlı ortaya çıkan etkiyi de kronik olarak tanımlamıştır. Sağlık dediğiniz şey de bir anlamda maruziyetin miktarı ve maruz kalınan zamanla ilişkilidir. İçki bahsine dönersek, olumsuz sağlık etkilenmesi yaratmayacak miktarda ve yeterli bir sürede tüketmek ehven olan sanırım.
Bana göre içki, çakırkeyif bir makama geçişin anahtarıdır. O makamda kalabilmektir aslolan. O makamın aksak ritmiyle ahengi yakalamaya çalışmak, o makamın imbatıyla nefes almak maharet ister. Pişmek ister, kültür ister. Miktar burada ters orantılı çalışır. Bu makamın bir adım ötesi sarhoşluk, süreklilik arz eden sarhoşluk da alkolizm demektir. Ne insan ne de toplum için arzu edilecek bir tablo çıkmaz ortaya.
İnsan nevrotik bir varlık ama bunca kaygı salt özne olmamızdan ve ötekiyle olan ilişkimizden kaynaklanmıyor. Çağın kendisi sürekli kaygı üretiyor ve bununla baş etmek kolay değil. Öte yandan hepimiz eksiklik duygumuzla varız bu hayatta. İçten gelen bu eksikliği dışsal nesnelerle ya da ötekiyle kapatmaya çalışmamız belki de bu yüzden. Kumarla, aşkla, cinsellikle, parayla, siyasetle, dinle ve en vahimi ırkçılıkla kapatmaya çalıştığımız eksikliklerimiz teyellerinden patlıyor her dem. Körkütük olacak kadar içmek ve bunu düzenli yapmak da teyellenmiş eksikliğimiz bana göre. Adını koymak lazım. Bu meselede içki ön planda olsa da en günahsız olandır, sadece aracıdır. Her zamanki gibi görünenin ardına bakmak gerekir; körkütük olarak gizlemeye çalıştığımız eksikliğimiz ne? Bizim Şarapçı Aziz’in körkütük olmayarak oturduğu çakırkeyiflik makamı nasıl bir yer?
Bence Vinterberg, içkiyi öne çıkararak arka bahçeye kafasını uzatmış. Önermesini muğlak bırakmış olduğunu düşünsem de sondaki dans sahnesi için bile izlenebilecek bir seyirlik ortaya çıkarmış.